Ömer Madra: Merhaba Osman Bey, Kayıhan Bey.
Osman Elbek: Günaydın. 6 Mayıs 2021’de Açık Radyo bize mikrofonlarını uzatmıştı. 22 Aralık 2022 itibarıyla Salgınlar Çağı: Pandemide Sağlık programını nihayete erdiriyoruz. Açık Radyo’ya bize ses olduğu için çok teşekkür ederim. Kamu sağlık hizmetine döndüm ve bu programı iş yoğunluğu nedeniyle layıkıyla götüremeyeceğimizi biliyorum. Açık Radyo’ya yaraşır bir program sürdürememenin sıkıntısını bir ara vererek gidermek istedik.
Kayıhan Pala: Hem Ömer Madra’ya hem de Açık Radyo emekçilerine bize bu fırsatı sağladıkları ve pandemiyle, salgınlarla ilgili bir çerçeve çizmemize olanak tanıdıkları için teşekkürler.
O.E.: John Hopkins Üniversitesi'nin derlediği verilere göre Japonya, Güney Kore ve Brezilya’da Covid-19’da ciddi bir vaka artışı var. Avrupa’dan da Fransa, dünyada önde gelen ülkelerden biri oldu. Japonya’da günlük vaka sayısı 150 bini aştı, Japonya günlük 200’ü aşan ölümlerle ilk sırada. ABD başından beri en çok vaka ve ölümün olduğu ülkelerden biri. Son haftaya baktığımız zaman Brezilya, Almanya ve Fransa’da da yüksek ölüm oranları var. Dünyada da Omicron varyantının çoğaldığını görüyoruz. Özellikle BQ1 ve BA5 mutasyonunun hem Türkiye’de hem de dünyada önde geldiğini vurgulayalım.
Türkiye’de Covid-19 verileri önce günlüktü. Sonra haftalığa, sonra 15 günde 1’e geçti ama 27 Kasım tarihinden itibaren veri açıklanmadı. Avrupa’nın sağlık istatistikleri yayımlandı. Avrupa’da Covid-19’dan ölümlerin en az olduğu üç ülke İzlanda, Norveç ve Türkiye. O kadar başarılıyız ki Türkiye Avrupa’da pek çok ülkenin aksine çok daha az ölüme yol açmış.
Özdeş Özbay: Nüfusa oranla mı yoksa gerçek sayı mı?
O.E.: Nüfusa oranla. Örneğin Türkiye’de her 1 milyonda 1.214 ölüm gerçekleşmiş. Almanya’da milyonda 1.848. AB’nin 27 ülke ortalaması 2.632. Bize göre oldukça kötü. Hatta Yunanistan’da 3 bini aşmış durumda. Türkiye, İzlanda ve Norveç’le birlikte Avrupa bölgesinde en az ölümün görüldüğü ülke.
2020’nin ve 2021’in ölüm istatistiklerinin yayımlanmadığını vurgulamak lazım. Türkiye gerçekten Covid-19’da etkili önlemlerle hastalığı ve ölümleri azaltsaydı çocuklarımız kaygı yaşamayacaktı. 20 ülkede “Covid-19 ve çocuğun iyi olma hâli” isminde bir araştırma yayımlandı. Türkiye’de de İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi bu araştırmayı yürüttü. Dünyada yaşa bağlı sokak yasağı getiren nadir ülkelerden biri olduk ve okullarını en uzun süre kapatan ülke sıfatına eriştik. “İnternet bazlı eğitim takviyeleri oldu” diyebilirsiniz. Bu araştırma verisi gösteriyor ki çocukların bu dönemde uzaktan eğitime ulaşma oranı yüzde 46’da kaldı. Türkiye bu konuda 20 ülke arasında sondan 2. oldu. Covid-19’un Türkiye'de çok yaygın hastalığa ve ölümlere neden olmasından ötürü çocuklar mutsuz oldular. Yine bu 20 ülke arasında çocukların en yüksek oranda mutsuz olduğu 4. ülkeyiz. Covid-19’a bağlı “Bende bir şey gelişecek, ölümden korkuyorum” ifadelerini içeren kaygı ve korku oranına bakıldığında ise 2. sıradayız. Bu araştırma gösterdi ki yoksulluk bununla doğrudan ilişkili. Çocukların mutsuzluğu, kaygısı ve korkusu yoksullukları oranında artmış.
K.P.: Son 3 haftadır herhangi bir veri yayımlamayan Sağlık Bakanlığı’nın bugüne kadar yayımladığı tüm veriler bilimsel açıdan tartışmalıdır. 5 Mayıs’ta DSÖ tarafından yayımlanan bir epidemiyolojik modelde, Türkiye’de 2021 yılı sonu itibarıyla açıklanan ölüm sayısından 3,2 kat daha fazla insanın ölmüş olabileceği tahmin edilmişti. Son analizlere göre Türkiye’de Covid-19 pandemisinin başlangıcından bugüne gerçekleşen “fazladan” ölüm sayısının 360 binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Bunun üst sınırı ise 524 bin kişiye kadar çıkıyor. Bir yılda yaklaşık 450-460 bin kişinin hayatını kaybettiği bir ülkede pandemi nedeniyle “fazladan” hayatını kaybeden insan sayısı neredeyse daha önceki 1.000 yılda hayatını kaybedenler kadarsa burada çok ciddi bir sorun var demektir. Türkiye’ye dair neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. 1930’larda çok ciddi bulaşıcı hastalıklara karşı mücadele verip çok önemli başarılar kazanmış bir bakanlık geleneğinin sürdürülememiş olmasını da üzüntüyle takip ettiğimi söylemek isterim.
Birkaç gün önce Nature’da yayımlanan çok önemli bir makale, önümüzdeki 90 gün içerisinde Çin’de 1 milyondan fazla insanın Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetme olasılığı olduğuna vurgu yapıyor. Ardından yayımlanan birkaç makalede ise bu rakamın 1 milyonla sınırlı kalmayabileceğine ilişkin iddialar var. Bunun 3 önemli nedenin sıralandığını görüyoruz. İlk olarak, “0 vaka” yaklaşımı sonrasında kapanmanın aniden ortadan kalkmasıyla toplumsal hareketliliğin artışına ilişkin gözlemler var. Ayrıca Çin’de özellikle risk grubunu oluşturan belli bir yaşın üstündeki insanlarda hatırlatma dozunu alma oranının düşük olduğu biliniyor. Son olarak Çin’de kullanılan aşılar inaktif aşılar, bu aşıların hatırlatma dozunu olsanız bile yeni varyantlara karşı koruyuculuğu oldukça düşük. Bunlar bir araya geldiğinde Çin’de ciddi bir sorunun yaşanma ihtimali çok yüksek görünüyor.
O.E.: Bu vesileyle hatırlatalım: Özellikle 50 yaş üzerinde şeker, kronik böbrek yetmezliği, kronik akciğer hastalığı ve kanser gibi bir hastalıkları olan, son 6 ay içerisinde aşı olmamış kişilere yaşları ve risk gruplarına göre hatırlatma dozu uygulamak lazım.
K.P.: mRNA aşılarının yeni sürümlerinin Türkiye’ye getirilmesi için de çaba gösterilmeli. Sağlık Bakanlığı, muhalefet partilerinin bu konudaki ısrarlı sorularına bir yanıt verebilmiş değil. Oysa yine bilimsel araştırmalar gösteriyor ki yeni nesil mRNA aşılarının koruyuculukları Omicron varyantının endişe verici mutasyonlarına karşı yüksek düzeyde koruyuculuğa sahip.
O.E.: Çin’de önümüzdeki 90 günde 1 milyona yakın ölüm projekte edildi. Çin devletinin de her devlet gibi aldığı ilk önlem rakamlara müdahale etmek oldu. “Bir insan Covid-19’a bağlı zatürre ve solunum yetmezliği nedeniyle ölmemişse Covid-19’dan ölmüş saymayacağım. Kronik hastalığı olanları ise bu hastalıktan ölmüş olarak kabul edeceğim” dedi. Pandemide devletlerin toplum sağlığını önemsemediğini, rakamlarla oynadığını ve yurttaşlarının gözünü boyamak ve siyasi başarılar için toplumu ölüme mahkûm ettiğini görüyoruz.
K.P.: Pandemiden genel olarak öğrendiğimiz iki konu var: Ülkenin nasıl yönetildiği, pandemiye karşı verilen yanıtta çok önemli bir unsur. Ayrıca ülkenin yönetim şekli de salgının yükü konusunda etkili oluyor. Eğer iyi işleyen bir demokrasiye ve birinci basamağın etkili olduğu güçlü bir sağlık sistemine sahipseniz, pandemiyi iyi yönetiyorsanız, stratejinizi iyi belirlemişseniz pandeminin yükünün azaltılabileceğini gördük. Çin de bu bağlam üzerinden bakıldığında olumlu örnekler arasında yer almayacak gibi görünüyor.
O.E.: Türkiye, 2022’yi hangi sağlık ortamıyla kapatıyor? Avrupa Sağlık İstatistikleri yayımlandı. 27 ülkenin verileriyle Türkiye’nin verilerini kıyaslarsak 2022’yi nasıl kapattığımızı söyleyebiliriz. Türkiye’de beklenen yaşam umudu, AB’nin 27 ülkesinin ortalamasına göre yaklaşık 2 yıl eksik. Yani Türkiye’de doğan insanlar, AB ortalamasından 2, İspanya'dan yaklaşık 5 yıl daha az yaşıyor.
Kalp kökenli hastalıklara bağlı ölümlerde, 27 ülke arasında 6. sıradayız. İnmeden sonra 30 gün içerisinde ölüm riskinde Letonya'dan sonra 2. ülkeyiz. Yoksullar arasında şeker hastalığının en fazla görüldüğü 3. ülkeyiz. Yoksullarda astımın görülme oranında 1. sıraya oturuyoruz. Kronik hastalıklarımız yüksek, peki kontrol altına alabiliyor muyuz?
Türkiye’de grip aşısıyla aşılanmış nüfus oranı yüzde 6, bizden kötü 1 ülke var o da Bulgaristan. Meme ve bağırsak kanserine karşı tarama yapmak konusunda ise en kötü 4. ve 5. sıradayız. Risk faktörlerimiz açısından daha karamsar bir tablo çizmek zorundayım. Bulgaristan ve Sırbistan’dan sonra en yüksek tütün kullanım oranına sahip ülkeyiz. Sebze ve meyve tüketiminde en kötü 2. ülkeyiz. Fiziksel aktivite, spor yapma konusunda bu 27 ülke arasında en sonda yer alıyoruz. 2014-2019 arasında şişmanlıkta ciddi bir artış var. Hava kirliliğine dair de bir veri var: Havada asılı kalan ince partiküllerle mücadele konusunda en başarısız 2. ülkeyiz. Bu dönem içerisinde TC PM2,5’a bağlı ölümlerde hiçbir azalma yok.
Yüz kızartıcı tablolar karşımıza çıkmaya devam ediyor. Kadına yönelik şiddette en yüksek oran Türkiye’de. Ayrıca kadınlar gebelikten korunmaya yönelik modern yöntemlere de ulaşamıyorlar. Biz sağlık harcamaları söz konusu olduğunda kaynağı hep en kötü yere ayırıyoruz. Bu 27 ülke arasında hastane bazlı sağlık hizmeti sunan 1. ülkeyiz. Türkiye’de sağlık hizmetinin yüzde 53’ü hastanelerden sunuluyor. Almanya’da bu oran yüzde 29. Hastanelerde bu kadar yüksek sağlık hizmeti sunmamıza rağmen nüfus başına düşen hastane yatağı sayısına bakıldığında bu 27 ülke arasında en kötü 4. ülkeyiz. Kişi başı sağlık harcamasında en kötü 3. ülkeyiz. Kişi başına 908 Euro harcıyoruz, AB ortalaması bunun 3,5 katı. Zenginliğimizin ne kadarını sağlık harcamasına ayırıyoruz? 2002’de bu oran yüzde 5.2’yimiş, 2007’de 5.8’e çıkarmışız. 2019’da ise 4.7’ye düşmüş. Türkiye’de ‘“Sağlık hizmeti iyidir” diyenlerin oranı yüzde 45. İsveç’te bu oran yüzde 78. “Sağlık hizmeti çok kötü” diyenlerin oranı ise yüzde 15. 2022 Türkiye’sinde sağlık ortamı oldukça kötü ve giderek de kötüleşiyor gibi duruyor.
K.P.: Bir ülkenin sağlık sisteminin temel olarak iki amacı vardır: Birinci amaç yurttaşlarının uzun bir ömür sürmesini sağlamak, ikinci amaç ise bu uzun ömür içerisinde sağlıklı geçen yaşam süresini arttırmaktır. Her yıl 50 bine yakın insan hava kirliliği nedeniyle hayatını erken kaybediyor. 2013 yılında yüzde 6’ya kadar gerilemiş olan, 15-49 yaş grubundaki kadınların karşılanmamış aile planlaması ihtiyacı 2018 yılında yüzde 12’ye yükseldi. Bunun en önemli nedeni, kamu tarafından yüksek oranda ücretsiz olarak karşılanan araçların artık ücretli olması. Aile planlaması ihtiyacı var ancak insanlar bu ihtiyacı onu satın alarak karşılıyor.
Ülkemizde yoksulluk ve yoksunluk çok önemli bir sorun. Her 3 kişiden 1’inin çok ciddi yoksulluk çektiği bir ülkede insanlara yaşamlarını kendi istekleri doğrultusunda sürdürmelerini sağlamak üzere ücretsiz aile planlaması aracı sunmazsanız, bu durum kadın sağlığını ciddi bir şekilde tehdit eder. Ülkemizdeki sistemin sağlığı ticarileştirmesinin yansımalarını görüyoruz. Toplumun bundan memnun olmadığının da ortaya çıkması, Türkiye’de kamucu, ücretsiz, eşit, herkesin ihtiyaçlarını her yerde ve her zaman karşılayacak bir sağlık sistemine duyulan ihtiyacı çok net ortaya koyuyor.
Ö.M.: Bunun konuşulmuyor, bilinmiyor olması da çok büyük bir sorun. Medyanın görevini yapmamasından ileri gelen bir durum.
O.E.: Biz de o yüzden Açık Radyo’dan taraf olduk. Bize ses, güç verdiniz. Teşekkür ederiz.
Ö.M.: Verdiğiniz emekler için çok teşekkür ederiz.